İsim değişikliği yapabilmek için değiştirilmek istenen ismin neden değiştirilmek istendiği açıklanmalı, gerekçeyi destekleyen deliller ve tanıklar var ise bunlara da dayanarak görevli ve yetkili mahkemeye başvurulmalıdır Başvuru dilekçesinde değiştirilecek ismin yerine verilmesi istenen isim de belirtilmelidir.
Başvuru üzerine yargı mercii her olaya göre ayrı bir değerlendirme yaparak talebin kabul edilir olup olmadığına karar verir. Zira her isteyen her şartta ismini değiştiremez.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesi gereğince, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli mahkemede açılır.
Toplumsa hayatta değişen ihtiyaçlar ve talepler doğrultusunda son yıllarda boşanma davaları akabinde velayet hakkını alan anneler tarafından çocuklarına kızlık soy isimlerini verebilme eğilimi artış göstermiştir. Aslında son on yıla kadar böyle bir talebin kabul görmesi mümkün değildi. Ancak gerek kanun koyucu gerekse yargı organları zamanla bu talepleri değerlendirerek belli şartların mevcudiyeti halinde boşanma sonrası velayet hakkı kendisinde olan kadının çocuklarına kızlık soyadını verebilmelerine imkan sağlamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan "11 nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 nolu Protokol", 6684 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunarak, 25.03.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuz halini almıştır. Ek 7 nolu Protokol'ün 5. maddesi "Eşler, evlilik bakımından, evlilik süresince ve evliliğin bitmesi halinde, kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde, özel hukuk niteliği taşıyan hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Bu madde, devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarına engel değildir." hükmünü içermektedir.
Kuşkusuz velayet kendisinde bulunan anne veya babanın, çocukla ilgili yapacağı her türlü iş ve işlemde çocuğun üstün yararını koruması gerektiği tartışmasızdır.
Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir (... ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt 1 Sayı 2, Aralık 2013, s. 117-137). Esasında çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir (..., Velayet Hukuku, ... 2000 s.33).
Çocuğun üstün yararı gereği, anne hiçbir gerekçe göstermeden, sırf velayetin kendisinde olduğunu ileri sürerek çocuğa kendi kızlık soyadının verilmesini isteyemez. Anne tarafından çocuğun soyadının değiştirilmesi davası açıldığında, çocuğun üstün yararına bakılır. Eğer çocuğun üstün yararı varsa annenin kızlık soyadı çocuğa verilebilir. Üstün yarar yoksa davanın reddine karar verilmelidir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesi gereğince, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır.
Nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 36/1-b maddesinde ise ad ve soyadı değişikliğinin sırayetine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Çekişmesiz yargı kapsamında olmayan isim değişikliği davaları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsendiği üzere asliye hukuk mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir.
İsim değişikliği konusu Medeni Kanunumuzda 27. Maddede düzenlenmiş olup, sözkonusu madde dipnotsuz olarak aşağıda yer almaktadır.
“2. Adın değiştirilmesi
Madde 27- Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.
Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur.
Ad değişmekle kişisel durum değişmez.
Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir.”
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Esas Yıl/No: 2021/2480
Karar Yıl/No: 2021/5415
Karar tarihi: 23.06.2021
AD VE SOYAD DEĞİŞİKLİĞİ İSTEMİ - CUMHURİYET SAVCILARI TARAFINDAN YERLEŞİM YERİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE AÇILACAK DAVA İLE 2525 SAYILI SOYADI KANUNU İLE 2891 SAYILI SOYADI NİZAMNAMESİNE AYKIRI OLAN SOYADIN DÜZELTİLMESİNİN İSTENEBİLECEĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI
ÖZET : Kanun yararına bozma kararının, mahkemelerce verilen ve kanun yolundan geçmeden kesinleşen hükmün, usul ve kanuna aykırılığının tespitine münhasır olduğu, bozma ilamının sonuca etkili olmadığı, daha etkin olan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36/1-a. maddesindeki, "nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır." düzenlemesi ile 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesinin 10. maddesinde "7, 8, 9, 10 ve 11 inci maddelere aykırı olarak verilmiş adlar aile kütüklerine ve doğum tutanaklarına yazılamaz. Söz konusu maddelere aykırı olarak verilmiş olan adların değiştirilmesi için ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde dava açılır," düzenlemeleri gereği ilgili idare olan nüfus müdürlüğünün göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesine açılacak dava ile 2525 Sayılı Soyadı Kanunu ile 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesine aykırı olan soyadın düzeltilmesinin istenebileceği unutulmamalıdır. (4721 S. K. m. 27) (2525 S. K. m. 3) (5490 S. K. m. 36)
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Davacı .... dava dilekçesinde, adının her ne kadar nüfus kaydında "…" olarak kayıtlı ise de bu adı hiç kullanmadığı, gerek aile gerekse arkadaş çevresinde "…" ismi ile bilinip çağrıldığı, bununla birlikte "...." soyadından dolayı insanların kendisini korkusuz zannettiği, oysa çok korkak bir yapıya sahip olduğu, bu durumun psikolojik yapısıyla tezat oluşturduğunu ileri sürerek, "...." olan adının "...."; "...." olan soyadının ise "...." olarak değiştirilmesini istemiş; davanın kabulüne dair verilen ve İstinaf İncelemesinden geçmeden kesinleşen İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.09.2019 tarihli ve 2019/351 Esas, 2019/478 Karar sayılı kararının, yürürlükteki hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Adalet Bakanlığı (Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü) kanun yararına temyizi istenildiğinden, dosyadaki bilgi ve belgeler okunup gereği düşünüldü:
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesi kapsamında haklı nedene dayalı ad ve soyad değişikliği istemine ilişkindir.
Taraflar arasında görülen nüfus kayıtlarındaki ad ve soyadın değiştirilmesine ilişkin davada davacının adının değiştirilmesinin yanında "...." olan soyadının da "...." olarak değiştirilmesine karar verildiği ve verilen kararın kanun yollarına başvurulmaksızın 06.08.2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle davacının "...." soyadı yerine almak istediği ve mahkemenin de istem gibi kabul ettiği "...." kelimesinin anlamı ve kökeni üzerinde durulması gerekmektedir. Kelime arapça kökenli olup kıyamette Deccal ile beraber zuhur edecek bir hayvan-ı mahsus olarak ifade edilmektedir. (Sami, Şemseddin; Kamus-i Türki, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2019/ sh; 227)
2525 Sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesinde yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağı belirtildikten sonra bu kanuna göre çıkartılmış bulunan 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesinin 7. maddesinde ‘"yabancı ırk ve ulus adları soyadı olarak kullanılamaz”, 10. maddesinde ''umumi edeplere uygun olmayan veya gülünç veya iğrenç olan veya hakaret anlatan soyadları kullanılamaz ve yeniden takılamaz" yine aynı Nizamnamenin 5. maddesinde de “yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır” hükümlerine yer verilmiş olup, davacının almak istediği soyadının anılan Yasa ve Tüzüğün sözü edilen hükümlerine aykırı olduğu gözetilmeden, "...." olan soyadının “....” olarak değiştirilmesine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
Kanun yararına bozma kararının, mahkemelerce verilen ve kanun yolundan geçmeden kesinleşen hükmün, usul ve kanuna aykırılığının tespitine münhasır olduğu, bozma ilamının sonuca etkili olmadığı, daha etkin olan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 36/1-a. maddesindeki, "nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır." düzenlemesi ile 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesinin 10. maddesinde "7, 8, 9, 10 ve 11 inci maddelere aykırı olarak verilmiş adlar aile kütüklerine ve doğum tutanaklarına yazılamaz. Söz konusu maddelere aykırı olarak verilmiş olan adların değiştirilmesi için ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde dava açılır," düzenlemeleri gereği ilgili idare olan nüfus müdürlüğünün göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesine açılacak dava ile 2525 Sayılı Soyadı Kanunu ile 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesine aykırı olan soyadın düzeltilmesinin istenebileceği unutulmamalıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının (Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü) temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin 363. maddesi uyarınca sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 23.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Kaynak : Sinerji Mevzuat ve İçtihat )
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
Esas Yıl/No: 2021/1042
Karar Yıl/No: 2021/2206
Karar tarihi: 11.03.2021
NÜFUS KAYDININ DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ - ÇOCUKLARIN SOYADININ ANNENİN SOYADIYLA DEĞİŞTİRİLMESİNDE ÇOCUKLARIN ÜSTÜN YARARININ BULUNDUĞU - ANAYASA MAHKEMESİNİN BENZER OLAYLARDA VERDİĞİ HAK İHLALİNE İLİŞKİN KARARLARININ GÖZETİLMESİ GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI
ÖZET : Somut olayda, idrak çağındaki çocuklar ... ve ... ..., 27.09.2019 tarihli celsede dinlenilmiş, çocuklar davacı anneyle soy isimlerinin farklı olması sebebiyle, okul hayatında arkadaşları tarafından dalga geçildiğini bu nedenle kendilerini kötü hissettiklerini duruşmada belirtmişlerdir. Çocukların soyadlarının, annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde, üstün yarar bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, aksine çocukların soyadının annenin soyadıyla değiştirilmesinde çocukların üstün yararının bulunduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek davanın kabulüne karar vermek gerekirken, aksi hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
(11 nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 nolu Protokol m. 5) (2709 S. K. m. 10, 20, 41, 90) (4721 S. K. m. 27, 282, 292, 321, 335) (2525 S. K. m. 4) (ANY. MAH. 08.12.2011 T. 2010/119 E. 2011/165 K.) (ANY. MAH. 25.06.2015 T. 2013/3434 E.) (ANY. MAH. 11.11.2015 T. 2013/9880 E.)
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı anne tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı anne dava dilekçesinde; davalı ...'dan... 1. Aile Mahkemesinin 2015/342 esas, 2016/150 sayılı kararı ile boşandığını ve müşterek çocuklar ... ve ...'ın velayetlerinin kendisine verildiğini, boşandıktan sonra kendisi ile aynı soyadı taşıyan ve akrabası olan ... ile evlendiğini, bu evliliğinden de... isimli bir oğlunun olduğunu, soyadı değişikliği talebinde bulundukları müşterek çocukları ile soyadlarının farklı olması nedeni ile çocuklarının rahatsızlık duymaya başladıklarını, okulda anneleri ve diğer kardeşleri olan ... ile soyadlarının farklı olması nedeni ile arkadaşları tarafından kendileri ile alay edilmeye başlandığını, bu nedenlerle çocukların nüfus kayıtlarında, ... olan soyadlarının, kızlık soyadı olan... olarak değiştirilmesini talep ve dava etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından, çocukların soyadının annenin kızlık soyadı ile değiştirilmesi yönünde, çocuğun üstün yararının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı anne tarafından istinaf edilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 2 Hukuk Dairesince 27.10.2020 tarih, 2020/513 esas 2020/1234 karar sayılı ilamı ile çocukların üstün yararının ispatlanamadığı gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı anne tarafından temyiz edilmiştir.
Dava münhasıran velâyet hakkına sahip davacı annenin ortak çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesine yöneliktir.
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; tarafların boşandıkları, boşanma kararı ile birlikte ortak çocuk ... doğumlu ... ve ... doğumlu ... ...”nın velâyetinin davacı anneye bırakıldığı, davacı annenin halen velâyet hak ve sorumluluğuna sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlât edinme yoluyla da kurulur (TMK m. 282). Evlilik dışında doğan çocuk, ana ve babasının birbiriyle evlenmesi hâlinde kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tâbi olur (TMK m. 292). Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekârlık soyadını taşır (TMK m. 321).
Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur. Ad değişmekle kişisel durum değişmez. Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir (TMK m. 27). Soyadı, bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkıdır.
Velâyet; ana veya babanın, ergin olmayan çocuklarının veya kısıtlanmış ergin çocuklarının kişi varlığına, malvarlığına ve bu iki husus hakkında onları temsiline ilişkin sahip oldukları hakların ve yükümlülüklerin bütününe denir (..., ...: Türk Medeni Kanunu C.2, Aile Hukuku,... 2002, s. 400). Velâyet, çocuk ergin oluncaya kadar onunla ilgili alınması zorunlu kararları alma hususunda veliye sorumluluk yükler ve onları yetkili kılar. Bu bakımdan modern hukukta velâyet, bir hak olduğu kadar aslında çocuğun üstün yararının sağlanması bakımından yetki ve sorumluluk da içerdiğinden, hak ve yükümlülüklerin toplamı olarak kabul edilmektedir. Velâyetin nihai amacı, henüz erginliğe ulaşmamış küçüğün, ileride bir yetişkin olarak gelecekteki hayata hazırlanmasını sağlamaktadır (... Çocuk Hukuku Çocuk Haklarının Korunması, 2012 s.220). 4721 sayılı Kanun'un velâyet hakkına ilişkin 335 maddesinde, ergin olmayan çocuğun ana ve babasının velâyeti altında olduğu, yasal sebep olmadıkça velâyetin ana ve babadan alınamayacağı belirtilmek suretiyle evlilik ilişkisi süresince velâyet hakkının ve bu kapsamdaki yetkilerin ortak kullanımına işaret edilmiş; 336. maddesinde evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velâyeti birlikte kullanacağı, ortak hayata son verilmesi veya ayrılık hâlinde hâkimin velâyeti eşlerden birine verebileceği, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde velâyetin sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa ait olduğu hüküm altına alınmış, velâyet hakkı ve içerdiği yetkilerin kullanımı noktasında da eşlerin eşitliği prensibi yansıtılmaya çalışılmıştır.
Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde, velâyet hakkı kapsamındaki yetkiler dâhilinde olan çocuğun soyadının belirlenmesi hususunun düzenlendiği 21.6.1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır." şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 08.12.2011 tarihli ve 2010/119 esas, 2011/165 karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı gerekçesinde, kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velâyet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velâyet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğuracağı belirtilmek suretiyle itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptaline karar verildiği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2015 ve 2013/3434 numaralı, 11.11.2015 tarih ve 2013/9880 numaralı, 20.07.2017 tarih ve 2014/1826 numaralı bireysel başvuru kararlarında ise; velâyet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebin, velâyet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olması sebebiyle Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında ele alınması gereken bir hukuki değer olduğunu, koruma, bakım ve gözetim hakkı veya benzer terimlerle ifade edilen velâyet hakkı kapsamında, çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığını, eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğunu, erkeğe velâyet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının, velâyet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil ettiğini, çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine olumsuz etkilerinin kesin olarak saptanması gerektiğini ve başvurulara konu yargısal uygulamaların ölçülü olduğunun kabul edilemeyeceğini belirterek, eldeki somut olaya benzer nitelikteki başvurulara konu yargısal kararlarda Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte değerlendirilen Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmiş, aynı kararlarında ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesini de kararlaştırmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan "11 nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 nolu Protokol", 6684 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunarak, 25.03.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuz halini almıştır. Ek 7 nolu Protokol'ün 5. maddesi "Eşler, evlilik bakımından, evlilik süresince ve evliliğin bitmesi halinde, kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde, özel hukuk niteliği taşıyan hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Bu madde, devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarına engel değildir." hükmünü içermektedir.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası Antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletlerarası Andlaşma hükümleri esas alınır (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.90/son).
Kuşkusuz velayet kendisinde bulunan anne veya babanın, çocukla ilgili yapacağı her türlü iş ve işlemde çocuğun üstün yararını koruması gerektiği tartışmasızdır.
Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir (... ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt 1 Sayı 2, Aralık 2013, s. 117-137). Esasın da çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir (..., Velayet Hukuku, ... 2000 s.33).
Somut olayda, idrak çağındaki çocuklar ... ve ... ..., 27.09.2019 tarihli celsede dinlenilmiş, çocuklar davacı anneyle soy isimlerinin farklı olması sebebiyle, okul hayatında arkadaşları tarafından dalga geçildiğini bu nedenle kendilerini kötü hissettiklerini duruşmada belirtmişlerdir. Çocukların soyadlarının, annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde, üstün yarar bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, aksine çocukların soyadının annenin soyadıyla değiştirilmesinde çocukların üstün yararının bulunduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan sebeple... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 27/10/2020 tarih 2020/513 esas 2020/1234 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, ... Asliye (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Hukuk Mahkemesi 27/09/2019 tarihli 2019/13 esas 2019/124 karar sayılı kararının BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 11.03.2021 (Kaynak : Sinerji Mevzuat ve İçtihat )
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi
Esas Yıl/No: 2020/162
Karar Yıl/No: 2020/693
Karar tarihi: 13.02.2020
NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ DAVASI - UYUŞMAZLIĞIN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE GÖRÜLÜP SONUÇLANDIRILMASI GEREKTİĞİ - YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİ
ÖZET : Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddî hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir. Nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 36/1-b maddesinde ise ad ve soyadı değişikliğinin sırayetine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiş olup, bu nedenle, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE karar verilmiştir. (5235 S. K. m. 36) (6100 S. K. m. 21, 22) (4721 S. K. m. 27) (5490 S. K. m. 36) (YHGK. 25.12.2013 T. 2013/18-464 E. 2013/1698 K.)
Nüfusta anneliğin tespiti ve nüfus kaydının bu haliyle düzeltilmesi istemine ilişkin olarak açılan davada Muğla 1. Asliye Hukuk ile Karabük Aile, Karabük 1. Asliye Hukuk, Muğla Aile Mahkemelerince ayrı ayrı yetkisizlik - görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile dosyada son karar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra verilmiş ise de iki farklı bölge adliye mahkemesinin yargı çevresinde kalan mahkemelerce karşılıklı olarak yetkisizlik kararı verilmiş olması ve 5235 sayılı Kanunun 36/3. maddesi gereğince bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin görevinin yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek olduğundan yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
Dava, nüfusta anneliğin tespiti ve nüfus kaydının bu haliyle düzeltilmesi istemine ilişkindir.
Karabük Aile Mahkemesince, davanın soybağının tespiti istemine yönelik olmadığı, nüfusta analığın (babanın annesinin) tespiti ve nüfus kayıt düzeltilmesi istemine ilişkin olduğu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinde nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davaların Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülüp sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Karabük 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, davacı her ne kadar davasını Karabük Mahkemelerine açmış ise de, davacıya ait UYAP sistemi üzerinden alınan Mernis Adres Araştırma Formu çıktısının incelenmesinde, davacının adresinin ... olarak kayıtlı olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, davacı vekilinin açmış olduğu davanın soybağının düzeltilmesi davası olduğu ve yetkili ve görevli mahkemenin Karabük Aile Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Muğla Aile Mahkemesince, davacı vekilinin açmış olduğu davanın soybağının düzeltilmesi davası olduğu ve yetkili ve görevli mahkemenin Karabük Aile Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddî hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir.
Nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 36/1-b maddesinde ise ad ve soyadı değişikliğinin sırayetine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca asliye hukuk mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiş olup, bu nedenle, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 13/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Kaynak : Sinerji Mevzuat ve İçtihat )